Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Reklamın İyisi Kötüsü Olur

Ucuz magazinlerden dilimize yapışmış, kalıplaşmış cümle vardır; ünlü kişi ortamda kendini gösterir, bazen kötü anılır, sonra kalıp cümle doğar. ‘Olsun, reklamın iyisi kötüsü olmaz’ Bu camiadan peyda olan, olabildiğince asılsız safsata, git gide her sektörün reklam girişimi peşine savrulur olmuştur. İş yapılır, istenen yankı uyandırmaz, belki kötü eleştirilere de maruz kalır. Fakat kafa aynı kafadır. ‘Olsun, reklamın iyisi kötü olmaz!’ Reklamın iyisi kötüsü olmaz olur mu? Her olguyu iyi kötü diye eleştirme lüksüne sahip olduğumuz bu bilgi çağında hem de! Bilginin, erişimin, çeşitliliğin ve imkanların kısıtlı olduğu, yarış ortamının yoğun olmadığı dönemler için söylenen bir şehir efsanesidir “reklamın iyisi kötüsü olmaz”. Reklam, bilen insanların elinden çıkması gereken bir mecra olduğunu günden güne kanıtlıyor. Aksi halde, ben kendim hallederim kafasında ilerleyen işletmelerin çuvalladıklarını görmek zor değil. Çünkü, rakipleri usta ellere bıraktığı reklam işinde kaç kulvar ön
En son yayınlar

Dikkat!

Dikkat! Şükran, şükür, teşekkür, minnet, merhamet, meşk, duygu dolu satırlar içerir. Çok yazı kaleme aldım. Çok sıraladım satırları, ufacık yaşlardan beri. Sonra çok yazı istendi benden, meslek gereği, patron emri, müşteri gereksinimi. Bir gün bir rica geldi: "Benim için de bir şeyler yazar mısın?" diyen dupduru bir soruydu. Nasıl yazmam! İste, Cebel-i Ali, Cebel-i Erciyes yüksekliğince kelime adetinde, Osmanlı fermanlarının tümünden çok 'bir şeyler' yazarım sana... Ancak; istenileni istendiği anda teslim etmek duyguların sürpriz yanını, beklenmedik anda okunup yürek coşturmayı aksatabilir. Neden aksasın? Senelerin 'en'lerini biriktire sürükleye gelmiş adam sürprizlerin en ansızını, yürek coşkusunun en temizini hak buyururken, layıkken. Tanıdığım en naif kalpli, gördüğüm en sevmesini bilen, karşılaştığım en sevilmeye liyakat, duyduğum en billur ses, baktığım en kendini gözüyle anlatabilen bakışlar, kokladığım en kokusuna müptela eden, dokunduğum e

Hayır

Beğeniriz, beğenmeyiz, iş görür, görmez kişiden kişiye değişir; fakat bir iş hukuku düzeneği var. Üzgünüm kendisine ajans başkanı dedirten kişiler, sizin ajanslarınızda da var. Var olması gerekli yani. Ajans başkanı deyince ne kadar tumturaklı, havalı geliyor değil mi kulaklara? Değil Bir sanayi ustasından daha az iş hukukuna uyan, yanında çalıştırdığı stajyerden daha az bilgisi olan, zamanında kaderin cilvesiyle ya mirasa konmuş, ya da parayı bir yerlerden vurup da açtığı ajansının “haliyle” başkanı olmuş kişilerdir onlar. Dışarıdan baksan fors o biçim. Lüks arabalar, dilde sonradan öğrenilmiş bir İstanbul türkçesi  Fakaaat, yanında çalışan bir iki çokça yalaka, az biraz iş bilen, sırtındaki yükü hafifletenler dışında, diğer emek veren çalışanlarıyla (ki asıl okulunu okumuş, o yollara dişiyle tırnağıyla gelmiş kişilerle) iletişim kurmaktan aciz İstanbul Türkçelilerdir onlar Yine sorsan bu para babaları, iş erbapları (!) her şeyi kusursuz yaparken, aslında kusurdan görünmeye

Sosyal Kabadayılar

İş hayatının mecburiyetiymiş gibi lanse edilen, bilhassa ajans dört duvarları içerisinde çokça işittiğimiz, üslerden yaptığı konusunda çokça altta kalıp, nem kaptığımız, kimi zamansa hakiki olarak maruz kaldığımız 'mobbing' terimine selam çakalım bu yazımızda.  Kapanma hezimetiyle cebelleşen Yüce Wikipedia'ya da selam yollayarak, mobbingin Wikipedia tanımıyla izaha kolları sıvayalım. Wiki, mobbing için buyurur ki: “   Mobbing  (yıldırma/bezdiri), bir grup insanın, bir kimseye veya başka bir gruba   sosyal kabadayılık   yapması. Latince kökenli sözcük; psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek anlamlarına gelir. En iyi ifade eden anlamıyla yıldırma veya iş yerinde psikolojik terör anlamlarıdır. “  Wiki kapanmış olsa da neyse ki, Google'a yazınca tanımlara erişebiliyoruz halen; her ne danışıyorsak Hz. Google'a :) Dr. Heinz Lehmann, 1980’li yıllarda mobbing terimini iş hayatındaki baskı, şiddet ve yıldırma hareketlerini

Sektör Saydırmacası

Günümüzde her sektörün cilvesi olduğu aşikar. Her gün değişen bir toplum, gündem aslında değişen bir dünya var(!) An an hem de. Haliyle bu değişimin yansıdığı ilk sektörlerden bir tanesi iletişim alanı, reklam sektörü. Eğitimini görürken müthiş zevkli, bir an evvel mesleğe atılma dürtüsü uyandıran 'Reklamcılık', mesleğe atıldığın dakika gerçeklerle burun buruna getiriyor. Sadece sektöre bağlanmaması gereken, esasında asıl kayganlığı değişen dünya olanakları olduğunu görmekte zor olmuyor, o dakikada. Dünya değişimini medyaya bağlamak, oradan da "Medya Gurusu" Mc Lohan'ın  "medium is the message"  takdimiyle sunmak doğru olur. Medyanın sunamayacağı, şekillendiremeyeceği, yükleyemeyeceği bir düzen yok iken, sektör de haliyle kayganlaşıyor. Seneler evvelden bugünü gören Luhan,  Global Köyü' de lügatımıza yerleştirip, o köyde ne söylersen söyle içeriğin değil etkin olan, medyanın ta kendisi dedi. Toplumu kolaylıkla etkiler, şekillendirir, zihnine yer

Efsunlu dokunuşlar

Ancak huzur kol geziyorsa içinde o ev yuva olur. Kapı dışarısının tabiatıyla ilgilenme. Eşikten içerisi hep ılıman, eşikten içerisinde hep en sevdiğin coğrafya hakim olmalı. Dileyiş sıralamanda 'huzur' bayrak tutmuyorsa en önde, ev değil cennet olsa tatminsizlikle boğuşulur.  Renklendirebilirsin metrekarelerini, renklendirmek elindedir; göz önünde, burnunun dibinde bulundurulanlara göre biçimlenmez mi hiç soluk alma. Soluğunu keseni rafa, soluk katanı portrene kat.  Taze getirilerle canlanmak zor değilmiş. Hepsi, her şey, her biri, her türlüsü yenilik namına olan dokunuşların -gözünü kapa- nasıl tazelediğini göreceksin. Evet o metrekareciklerde bile. Nedamet kamburun Mevlaya ayak diremedir. Nedameti de dış kapıdaki paspasın altına süpürdün mü, oh çok iyisin. Ödediğin kiranın her bir kuruşunun hakkını vermek için evden çıkmıyorsun, tabii ki. Her köşeyi sırf bu nedenden arşınlıyorsun. Öyleyse, az evvel efsunlu dokunuşlara evet dediğin yuvanın ilk perdesini başlatalım. Kiranın